Gözyaşı dökmek… Ağlamak… Gözün ağlaması ise; sevgiden neş’et eden, merhametten kaynaklanan, dolu bir yüreğin çağlamasıdır.
Eminim ter temiz duygularla sizlerin de bol bol gözyaşı döktüğünüz anlarınız olmuştur. Böyle anlar unutulmaz… Böyle anlar anlatılmaz, sadece yaşanır…
20 Eylül 2022 akşamı Manisa B.Ş.B. Kültür Salonunda da yaşandı böyle bir gece.
Manisa CBÜ, 30. yıl etkinliği programında, Demirci Akıncılarını tanıtan bir konferansa vesile oldu. Dr. Serra Menekay “Akıncı Ruhu ve Türk Kadını” adlı sunumunda yazdığı “Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları” adlı kitabında yazdıklarını paylaştı. Bu kitap, vatan sevgisinin, aile ve millet mefhumunun, ar namus duygusunun doruğa yükselip, çağlayan misali deşarj olmuş halini gösteriyor. Tabii deşarj olabilmek için şarj olmak gerekiyordu. Bu tarihi roman için kaynakçada 60 a yakın kitap okunmuş, duygu ve düşünceler ilmek ilmek dokunmuş, yürek, zihin ve duygular böylece şarj olmuş. Kim bilir, bu okumalar, düşünce ve duyguları nasıl fokurdattı, uyku ve istirahati nasıl bedenden attı da beyinde ne fikirler çatlattı… Bunu kitapta yazdıklarını anlatırken, anlaşıldı ki, bu kitap yürekle yazılmıştır. Günümüz kısır siyasi çekişmelerin, riyakârlığın kol gezdiği ortamında, buram buram vatan sevgisi ve samimiyet kokan böyle bir atmosferi özlemişiz. Anlatan, zihin ve duygu olarak şarj olmuş halde samimi ve yüreğiyle konuşunca, zaman zaman bir ananın müşfik yüreğinin de etkisiyle duygular bir çağlayana dönüştü… Her şeyi madde ve para ile ölçmeye alışan gençlerimizin, parasız, pulsuz ve dahi çulsuz haliyle kadın erkek nasıl bir Milli Mücadele verildiğini öğrenmeleri açısından elden ele, gönülden gönüle anlatılacak, roman tadında bir tarih… Tebrik ve teşekkürler, Doktor Serra Menekay hanımefendi.
Ailesi onu doktor olarak, eğitimini aldırmış ve yetiştirmiş ama o sadece burada kalmayı doğru bulmamış. Bol bol okumuş ve şimdi bu bilgilerini paylaşarak milletine hizmeti amaçlamış. Emekli olup, kitap yazmayı yeğlemiş. Kırımlı bir ailenin çocuğu olması hasebiyle, Kırım Tatar bayrağını sol kulağında küpe olarak taşıyormuş. Sol kulağını gösterdi. Neden bu bayrağı, küpe yaptığını da şöyle anlattı:
“Biz bir vatan kaybettik. Bir daha kaybetmeyelim diye onu kulağıma küpe yaptım.”
DEMİRCİ AKINCILARI
Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Yaklaşık on senedir, arabaların arkasında bir süvari logosu ve “Demirci Akıncıları” yazısı görüyorum. Doğrusu bu Demirci Akıncıları konusunda malumatım yoktu. Yunusemre Kaymakamı Sayın Atilla Kantay, anlatıyor:
“Her şey 1991 yılında Ankara’da SBF’de okurken ikmale kalmam yüzünden oldu. Ders çalışabilmek için kendimi Milli Kütüphaneye atmıştım. Kütüphanede bir kitap gördüm; İbrahim Ethem Akıncı’nın “Demirci Akıncıları” adlı eseriydi bu. Milli Mücadelede çetecilik yerine, düzenli orduya geçilince, Çerkez Ethem, Demirci Efe, Yörük Ali Efelere düzenli orduya itaat etmeleri gerektiği, yasalara uymaları gerektiği ihtar edilince, Çerkez Ethem dışındakiler kabul etmişlerdi. Bunlardan çete savaşlarına Ankara ile irtibatlı olarak tek müsaade edilen Kaymakam İbrahim Ethem Bey’in önderliğindeki “Demirci Akıncıları” idi. Bunların görevi işgalci Yunan birliklerine arkadan vurarak taciz etmek, düzenli Türk Ordusunun işini kolaylaştırmak idi. Kitapta anlatılanlar çok ilgimi çekmişti. “Bir gün bu siyasaldan mezun olur da Demirci’ye Kaymakam olur muyum acaba?” diye içimden geçirdim. Derken 2014 yılında Demirci’ye tayinim çıktı. 2014-2016 yılları arasında Demirci’de kaymakamlık yaptım.”
“Demirci Akıncıları”nı, Parti Pehlivanı, Gördesli Makbule’yi, Usturumcalı Halil’i tanıtıcı etkinlikler semere vermiş 2020 yılında “Demirci Akıncıları Derneği” kurulmuş. Başkanlığını da bir tarih öğretmeni olan Hüseyin KINCI yapmaktadır. Hüseyin Kıncı, Milli Eğitim Müdürlüğü teklifini kabul etmeyerek ben topluma faydalı olmak istiyorum, diyerek bu derneği aktif halde tutmayı yeğlemiş.
SAYIN KAYMAKAM ATİLLA KANTAY’IN
“DEMİRCİ AKINCILARI”NIN 100. YILI KUTLAMA MESAJI
Bundan 100 sene önce Balkanlardan, Ege’nin birçok yerinden ve Demirci’den vücut bulan vatan evlatları Ege’nin Kartal yuvası Demirci de ay yıldızın altında Mustafa Kemal’in düsturuyla birleştiler ve yiğit “DEMİRCİ AKINCILARINI” meydana getirdiler.
Cesurdular…
Düşman onlara bir adım geldikçe, onlar düşmana iki adım yürüdü!
Cengâverdiler…
Kapanca muharebesinde yüz on akıncı ile bire/yedi, yiğitçe harp ettiler ve iki bin askeri karargâhlarında perişan ettiler!
Kökemdere’de bire/beş, bastılar süvari taburlarını!
Astepe kuşatmasında altı yüz askere karşı, yalnızca dokuz kişiydiler.
Yılmadılar…
18 ay boyunca ekmeksiz kaldılar, aç bırakıldılar, ama bizi vatansız bırakmadılar…
Savaşta bile adil ve merhametliydiler…
Ellerine geçirdikleri esirleri yaralarını tımar edip memleketlerine havale ettiler…
Komutanlarının yazdığı Akıncılar yasasına savaş boyunca bağlı kaldılar. Savaş hukukunun ve savaş edebînin dışına çıkmadılar.
Komutanları İbrahim Ethem Bey “adam gibi adamdı”.
Kaymakamdı, Hukukçuydu, Diplomattı, Kurmay derecesinde komutandı, münevverdi, mütefekkirdi yazardı ve şairdi.
Demircinin kadirşinas evlatları! Nasıl bir maziye sahip olduğunun farkında mısın?
Demirci akıncılarının şanlı torunları!
Atalarından aldığın cevherle iftihar ediyor musun?
Akıncı dedelerinin atlarını suladığı Sarıçayır’da onların Destanı’nı anlatan Kitabeyi okudun mu?
Halil Efe’nin sevgili eşi Makbule ile altında buluştuğu çam ağacını gördün mü?
Demircinin sevgili gençleri!
Şehit Halil Efe’nin yattığı Yağcı dağına çıkmalısın.
21 yaşında vatan için toprağa düşen sevgili eşi şehit Makbule’nin yattığı koca yaylaya gitmelisin.
Aznavur ve çapanoğlu isyanlarını bastırıp Demirci Dağları’nda akıncılarla destan yazan ve gözündeki şarapneli çıkartmayan gazi Pehlivan ağaya Fatihalar okumalısın.
Ne zaman Türkmen dağına, As(i)tepeden, Akdere’ye, küpelere, Kargınışıklar’a, Kazgan’a, Saik’e, Serçelere, Çat çiftliğine, Kuzuköy’e, Kayranokçular’a, yolun düşerse, aklına Akıncı Dedelerin düşsün.
Ben ne zaman dara düşsem, Astepe’den karanlıkta, altı yüz askeri yarıp çıkan dokuz akıncı düşer aklıma.
Ben ne zaman bunalsam, Mahmutlardan Sarıçayır’a, Halil’inin arkasından giden Makbule kız düşer aklıma.
“Ben ne zaman Demirci'yi düşünsem, bulutlara doğru cenneti fethe giden o yiğit yüz on akıncı düşer aklıma…
Yiğit Demirci Akıncılarının aziz torunu!
Atalarınla ne kadar gurur duysan azdır. Hem büyük zafer bayramımız, hem de Akınca atalarının Demirci zaferi kutlu olsun...
- Atilla Kantay -
Kaymakam Atilla Kantay, İbrahim Ethem Akıncı’nın eserinden naklediyor:
“Akıncılar kumandan Mart 1921 de müfrezeleri ile beraber yanlarında 18 çocuk ve kadın olduğu halde, Ulus Dağının eteklerinde her taraftan düşman kuşatmasına alınmıştır. Müfrezelerini parçalara bölerek, kadın ve çocukları da o bölgede bırakarak kuşatmayı yarma kararı alır ve arkadaşlarına şöyle hitap eder:
“Eee arkadaşlar! Artık saklayacak bir durum yok. Her taraf düşmanla çevrili. Bizi imha etmek için bütün bu bölgeyi birkaç hat ile kuşattılar. Biz de buna karşı tedbir olarak parçalara ayrılıyoruz.”
“Yalnız şunu bilin, biz haklıyız düşman haksızdır. Biz ölürüz ve ölmek isteriz, o ölümden kaçar. Onun için bir şey yapamayacaktır. Çünkü Allah bizimledir. Hepinize Allah selamet versin. Kalanlarımız intikamımızı alsın” dedim ve Ali Osman Efenin gözlerinden öperek ayrıldım. “
“Ertesi günü yanımızda kadın ve çocukların gezmesini tehlikeli bulduk. Köselerli Kamil, kadın ve çocukların muhafazasını teminat sözü verdi. Bunun üzerine Halil Efenin eşi Makbule Hanım dışındaki 18 çocuk ve kadını Parti Pehlivanın kayın pederi Molla Mehmet ve Molla Kâmil’e emanet ettik.”
“Muhafızlara kadınların düşmen eline geçme ihtimali zuhur ederse hepsi itlaf edilsin” talimatı verildi. Molla Mehmet: “Evvelâ kızımı ben öldürürüm, siz merak etmeyin” dedi. Esas hayret edilecek komu şu idi ki; bu emir verilirken kadınlar ve çocuklar işitiyor ve “ Bizi gavura teslim etmektense, öldürün” diyorlar, bizi de hüngür hüngür ağlatıyorlardı. Nasıl ağlanmaz ki düşmana esir olmak zilletini irtikâp etmekten ve namusunu payimal ettirmektense ölmeyi tercih eden bu kadar yüksek hayati fedakârlık gösteren ve hepsi de kadın ve çocuktan ibaret olan bu masum Türk çocuklarını, emsalsiz Türk kadınlarını tabiatın bütün çetin şartlarına maruz olan bu korkunç zamanda onları talihlerine ve ölüme bırakıp ayrılıyorduk. Nasıl ağlanmaz ki, karısının ve çocuğunun düşman eline geçmesindense, ölmelerine rıza gösteren babaların halini görüyor ve “merak etmeyin, böyle durumda kızımı evvelâ ben öldürürüm” diyen Koca Türk’ü o ağır vazifenin ifası için sarp derede bırakıyorduk.”
O derede bırakılan zavallı 18 nüfus 15 günde yalnızca dört okka şeker yiyerek hayatta kaldılar. Bunların içinde 6 aylık 2 yaşında 5 yaşında çocuklar da vardı ki bunların bu açlığa tahammül etmelerine, bu masumların bu müşkülat karşısında bir defa olsun ağlamamalarına ne demeli bilmem?
Ancak bir mucizeden başka bir şey değildir. Çünkü böyle küçük çocuklar 15 gün açlığa nasıl tahammül eder de ses çıkarmaz. Nasıl Türk analarıdır ki, kendileri bir şey yemeden çocuklara gıda verir, ağlatmazlar. Ne sabır… Ne tahammül… Ne hadise… Evet, ve fakat yalnız Türk Milletine has.”[1]
…
Serra Menekay, Demirci Akıncılarını ve onun başındaki İbrahim Ethem Bey’in hukukçu kimliğiyle yazdığı “Akıncı Prensipleri” ni anlattı.
ZAFERDEN SONRA;
Bütün bu fedakârlık ve çabanın sonunda mükâfatı ancak Allah’tan beklediler…
Aşağıdaki metin de zaferden sonra, bu akıncı çetelerine son ricası ve uyarısı:
Bilumum dağ arkadaşlarıma son nasihatim.
Bu kadar zamandan beri dağlarda geçirdiğimiz müşterek hayata veda ediyoruz. Çünkü vazifemiz bitmiştir. İlk dağa çıktığımız zaman diğerimize karşı verdiğimiz yemini biliyorsunuz. İşte bunu yapmış ve düşmanı denize dökerek verilen sözün eri olduğunuzu ispat etmiş olduğunuzdan dolayı size bütün kalbimle teşekkür ederim. ………..
Size nasihatim; köyünüzde veya mahallenizde hiçbir resmi işe karışmamanız ve kendi işiniz gücünüzle uğraşmanızdır. Bekârlar evlenmeli, evliler çocuklarını okula vermeli, büyüklere hürmet etmeli, küçüklere merhamet göstermelidir. Ben çeteyim, vatan kahramanıyım, filanım diye ötekine berikine kafa tutmamalı, tüfeğini asıp, sabana yapışmalı ve çalışmalıdır…
Şahsi menfaat ve mevkiden kaçınınız. Alçak gönüllü olunuz ve asla mücahit namınızı lekelemeyiniz. İşte görüyorsunuz, benim annem ve kardeşlerim tutukludur. Mallarım yağma edilmiştir. Ben aldırmıyorum….[2]
Muhterem Serra Menekay hanımefendiye ve Yunusemre Kaymakamı Sayın Atilla Kantay beye,
Organizatör CBÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Yüksel ABALI’ya, Demirci Akıncıları Derneği Başkanı Sayın Hüseyin KINCI ya, Manisa Kadınlar Konseyi Başkanı Mübeccel Kafkaslı’ya, Demirci Kaymakamı ve Demirci Belediye Başkanına teşekkürler…
Geceyi onurlandıran protokol :
Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Rektörü Ahmet Ataç, CBÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Abalı, Yunusemre Kaymakamı Atilla Kantay, Demirci Kaymakamı Adem Kaya, İl Emniyet Müdürü Ömer Uslusoy, Prof. Dr. Nurettin Gülmez, DEMİRCİ Belediye Başkanı Selami Selçuk, Manisa İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Fevzi Yüksel, Türk Kadınlar Konseyi Onursal Başkanı Mübeccel Kafkaslı, Demirci Akıncıları Derneği Başkanı Hüseyin Kıncı, Manisa Demircililer Derneği Başkanı Yüksel Ülker, Parti Pehlivan’ın torunları Prof. Dr. Vedat Pazarlıoğlu ve Mehmet Baskak, Eğitim Bir-Sen Yunusemre Temsilcisi Serdar Dinçer, Sındırgı 3. Müfreze Kültür ve San’at Derneği Başkanı Mustafa Ertek, Manisa, İzmir Demirci, Salihli, Sındırgı’dan gelen katılımcılar…